Kamu kurumlarında mühendis ünvanı ne anlama geliyor?

Kamu kurumlarında “ben mühendis olarak mezun oldum, bana mühendis kadrosu
verilsin” iddiasını haksız bulduğum için “kamu kurumlarında mühendis ünvanlı
kadro olmasın” iddiamı hala sürdürüyorum

Okulun verdiği mühendis ünvanı ile kurumun verdiği mühendis ünvanı
birbirinden farklıdır ama bu farkı anlayamayan mühendisler ve yöneticilerin
anlamasını kolaylaştırmak için “mühendis” adlı kadronun kaldırılması
gerekmektedir

Zira kurumlarda “arşiv memuru”, “veri hazırlama ve kontrol işletmeni”,
“hesap uzmanı”, “müdür yardımcısı” gibi adları olan ünvanları mezun eden
herhangi bir okul bulunmamaktadır.

Bir kişi tıp fakültesinden mezun olup da bir kuruma şoför kadrosunda
başvurduysa, kadroya alındığında “ben doktorum, bana doktor kadrosu verin”
talebinde haklılığı bulunmamalıdır, sadece kurumun kadro planlamasına ve
insiyatifine bırakılmalıdır

Ya da bu durumun böyle sürmesi hala daha mantıklı geliyorsa, o zaman
kurumların açtığı “kontrol mühendisi”, “yetkili mühendis” vs gibi kadrolara
yönelik sınavlara diğer memurlar da başvurabilmeli ve mühendis ünvanı
alabilmelidirler

Sizce?

Tıp eğitimi bu kadar ağır olmalı mı?

Üniversiteler öğrenci seçme sınavlarında tıp fakültesine girme hakkı elde etmenin ne kadar zor olduğunu bilirsiniz. Dönem dönem en gözde meslek, en gözde bölüm ünvanını başka bölümlere kaptırsa da tüm zamanların favorisi tıp fakültesine giden yol zorludur.

Kazandıktan sonra ise asıl çile başlar, kazanmak çok kolaydır, okumak hiç değil. Aynı kampüs içinde olan diğer bölüm öğrenciler, aynı yurtta aynı evde kalan diğer bölüm öğrencileri tıp öğrencilerinin inek olması gerektiğinden, sosyal hayattan uzak olduklarından, gece gündüz ders çalıştıklarından, haftalık ders sayısının çok çok fazla olduğundan dem vurur dururlar. Üniversitenin ahırıdır tıp fakültesi, bütün inekler ordadır.

Oysa ki orada da ne bildiğiniz yazılı, test türü sınavlarla ölçülür. Testte şanslı biriyseniz %30-40 bilgi ile mezun olmanız işten bile değildir. Disiplin dışı bir öğrenci olmasaydım bitirmek üzereydim, oradan biliyorum. Hiç çalışmadan 3.sınıfın sonuna kadar gelmiştim, ama başkasının yerine ingilizce sınavına girerek, derslere devam etmeyerek vs şansımı zorladım ve attılar, daha sonra çıkan aflara da başvurmadım. Çünkü tıp zordu, ben kolayca bitirecektim ama öyle olmamalıydı, zordu, zorlanan öğrenciler vardı, gece gündüz çalışanlar vardı, onlar hakediyorlardı, ben etmiyordum.

Daha tıp fakültesinin ilk günlerinde farmakoloji uzmanı çocuklarla tanıştım. Etraflarındaki hastalardan, sağlık personellerinden, kendi hayatlarından edindikleri bilgilerle tıpba girmeden yarı doktor olmuşlardı. Enjeksiyon yapan, pansuman yapan hatta küçük çapta ameliyat yapanlar bile vardı.

Neyse asıl konum şu ki: hekimlik, halk arasında bilindiği gibi dağlar kadar bilgiyi kafanda tutrarak yürütülen bir meslek değil, diğer bir çok meslek gibi, hatta bir çok meslekten daha basit bir şekilde veri-analiz mesleği.

Tıp bir adanma mesleği olmalı. En çalışkan, en yüksek puanları alan öğrencileri değil, doktor olmak isteyen öğrencileri seçmeliler. Özel yetenek sınavıyla alınmalı. Tıp eğitiminin ilk yıllarında gözlemci hocalar tarafından gözlenmeli, doktorluk yapamayacak kişilik yapısındakiler ya doğru yola kanalize edilmeli ya da eğitimden uzaklaştırılmalı. Askeri öğrenci, din adamı eğitimi gibi adanmış bir eğitim sürdürülmeli. Çocukların daha sonra kullanmayacakları, dağlar kadar bilgi sırf bölüm hocaları kendini önemli hissetsin diye öğrencilere yüklenmemeli.

Bilgisayar, internet, mobil teknolojilerin gittikçe her eve, her cebe girdiği bu günlerde eski eğitim sistemleri gözden geçirilmeli. Birebir bilgi yerine bilgiyi anlama, yorumlama, pratiğe dökebilme yetenekleri geliştirilmek üzere daha fazla mesleki bilgi verilmeli.

Ama en önemlisi doğru kişilikler seçilmeli.

http://www.memurlar.net/haber/132183/