Yaptıklarınız, düşündükleriniz…

Siz hepiniz, ben tek!

Popüler kültüre, popüler olan şeylere karşıyız. O popüler dediğimiz şeyin içinde olan herkes de karşı aslında. Ama bize göre onlar saf, düşünmeden, beyni yormadan bir düşüncenin bir eylemin peşinden gidiyorlar. Oysa biz düşünüyoruz.

Acaba gerçekten öyle mi?

Gerçekten popüler bir eylemi gerçekleştiren insanlar, sırf popüler olduğu için, düşünmeden mi yürütüyorlar bu eylemi? Onlar da popüler eylemde bir iticilik görmüyorlar mı?

Pikniğe gidelim diyoruz. Şimdi tam zamanı. Eşyaları hazırlıyoruz, eti tavuğu alıyoruz. Bazı yiyecekleri belki evden çıkmadan hazırlıyoruz. Planladığımız yere yaklaşınca bir bakıyoruz, milyonlarca(!) insan binlerce araba var. Popüler bir piknik yeri, popüler bir davranış; piknik (mangal). Peki o bizden önce gelen ve hala da gelmeye devam eden milyonlarca insan beyinsiz mi? Popüler popüler yürüyüp gittiler mi ve yer olmadığını gördükleri halde sıkışıp tepişip 5 metrekarelik bir yere sığışıp zevkle piknik mi yapıyorlar?

Belki onlar geldiklerinde boştu. Herşeyi serdiler, yiyecekleri hazırladılar, pişirmeye başladılar, tam keyif alacakları sırada kalabalıklar oluşmaya başladı. Eğer beyinsiz değil de sizin gibi düşünen insanlar iseler ne yapmalılar? Tüm bu emeği, zahmeti, keyfi olduğu gibi bırakıp boş olacaklarını tahmin ettikleri başka bir yere mi gitmeliler? Vazgeçip eve mi dönmeliler, yiyecekleri de bırakıp zıkkımlanın diyerek tiyatroya operaya mı gitmeliler? Ya evinde tüm hazırlığı yapmış, çok kalabalık olmayacağını tahmin ettiği, belki de şehirde tek bildiği piknik yeri olan alana giden ve kalabalığı gören beyinli insan ne yapmalı? Tüm hazırlığını göz ardı edip dönüp evin balkonunda mı mangal yakmalı? Şehrin bilmediği, belki de yasak olan başka bir piknik yerini mi keşfe çıkmalı? Herhangi bir yol kenarında bulduğu azıcık bir yeşil alana mı çökmeli? Anlıyorum ki eğer bunları yapmayıp, planını bozmadan, geldiği kalabalık yerde bir yer bulup piknik yaparsa beyinsiz diyeceğiz. Ne zevk alıyorsun bu dumanda kalabalıkta. Git bir kafede, köfte ayran söyle, kibar kibar, sessizce otur, hizmet sektörünün keyfini çıkar. Yani bu şu demek, sen bu şehirde yaşayan bir dünya vatandaşı olarak artık piknik yapamazsın, nereye gitsen orada çokluk olacak, çokluktan rahatsız olmalısın, bu yüzden pikniği (mangalı) bırak. O beyinsizlerin yaptığı bir eylem olsun.

Peki sonra o sessiz, para harcamayayım, çok pahalı, bu kıyafetlerle bizi oraya almazlar diye tercih edilmeyen, elit, kibar kafeler popüler olursa (ki çoktan doldu, popüler(!) bir yerde bir kafede istediğin anda istediğin kadar kişiye yer bulmak imkansız gibi artık). Olsun, o zaman kafeleri beyinsizlere bırakırız. Belki daha pahalı kafelere gideriz, belki operaya gideriz, pahalı bir beach club, tatil köyü…Uzay turizmi çıkmış, ona gideriz. Durum buysa, beyinli olmak paralı olmak anlamına geliyor. Paran varsa, beyni olan birisin, popüler şeylere ehemmiyet vermezsin. Ama sevdiğin sanatçının konseri var ve konserler kalabalık olur (adam eve de gelmiyor ne kadar para verirsen ver). O zaman popüler olduğu için konserden vazgeçeceğiz ya da az popüler birini seveceğiz.

Popülerden kaçma, popüleri küçük görme bireyciliğe gidiyor. Yani bireycilik, bir olan, bir kişi, yani ben. Karşımda da çoğulculuk, kalabalıklar, diğerleri, herkes, insanlık.

Bugün dünyada sorun ettiğimiz bir çok şeyin gerçek sebebi çokluktan geliyor. Nerede çokluk orada bokluk çok doğru bir söz. Doğru derken, popüler kötüyse (bokluks) anlamında söylüyorum. Çünkü tercih yapmalıyız, ben mi, insanlık mı? İnsanlığın şimdisi, geçmişi, geleceği mi, yoksa sadece ben mi? Bu açıdan bakınca sanki insanlık daha önemli gibi geliyor. Tek ben kaygıdır çünkü. Çokluk, çokluk, daha çokluk, en sonunda bütünlük, yani birlik anlamında bir, aradığımız bir şey gibi. Buna giden yol ise çokluktan geçiyor. İnsanlardan korkmayalım.

Herkes sahnede göbek atarken, rıhtımda tek başına sigaranı içersin, dönüp baktığında sahnede bir ahmak yığını var gibi görünür. Ama ahmak olan sensin belki de. Ya da bazen onlar bazen sen. Çoğunluktan kaçtın diye, en öndesin diye, bu seni en doğru yapmaz.

Çamura basıp ayağımın kaydığı yere bir taş koyayım, bir dahakine kaymayayım diye ya da bir daha geçmeyeceğim bir yol bile olsa, başkası kaymasın diye. Bu beni doğru mu yapar? Benden sonra gelen biri o taşa basıp bana hayran mı olmalı? Taşa basmadan geçip gidebilir, başka bir taş daha koyabilir, benimkini atıp başka taş koyabilir, kızıp taşı atabilir, taş ile camı kırabilir, birini öldürebilir. Binlerce insan hiç fark etmeden, taşa basıp geçip gidebilir. Bu beni haklı mı yapar, öngörülü mü yapar, doğru mu yapar? Bugün bir özel mülkiyeti ya da bir değeri gasp edip, yıkıp yol yapan bir iktidarı kötü bir şey yapmış gibi görebiliriz, yıllar sonra o yoldan geçenler keyifle zevkle, ya da hiç düşünmeden geçebilirler. O kötü niyetle ve haksız kazançla yapılan yol yıllar sonra anlamsız, sıradan bir yol olacak. Birden çoğa gidecek ve çoğaldıkça anlamsızlaşacak. Çoğunluk kullanınca artık boş olacak. Birden fazla anlamı olan önerme aslında anlamsızdır.

Geldiğimiz noktada çoğunluğun tercih edilen, tercih edilmesi gereken bir yol olduğu görülürken (şimdi görülmezse de bir biliş, bir inanış, bir yaşlanma, bir olgunlaşma sonunda, süresince ya da başında görülecektir) aslında bir çok sorunun nedeni de çokluktur. Dünya da çokluğu kontrol altına alan yeni anlayışlar, yeni ekonomik yöntemler, sosyal yapılar vs çıkmadıkça bugünün sorunları çözümsüzdür. Misal çok para engellenmelidir. Çok üniversite mezunu engellenmelidir. Çok fakirlik engellenmelidir. Çok hayranı olmak engellenmelidir. Çok okuru olmak engellenmelidir. Neden, nasıl, başka bir yazıda…

Popüler meslekler

Ülkemizde popüler meslekler hangileri? Lise öğrencilerinin ve mezunlarının tercihlerine bakılırsa şarkıcılık, oyunculuk ve futbolculuktan sonra doktorluk, mühendislik, hakimlik, öğretmenlik, hemşirelik. Peki bu meslekler neden gözde? Öncelikle çok kazandıkları için, sonra iş bulma imkanı daha fazla olduğu için. Peki, teknolojiyi hedefleyen bir ülkede parlak gençlerin, hatta tüm gençlerin teknolojik branşları hedeflemesi için ne yapılmalı? Bu mesleklerin daha fazla kazanması sağlanmalı. Devlet, hedeflediği alanlardaki mesleklerde artan sayıda işe alımlar yapabilir, seçilen mesleklerin özlük haklarında iyileştirmeler yapabilir. Özel sektörde bu alanların istihdamı için vergi indirimleri, teşvikler yürürlüğe koyabilir. Tüm parlak öğrencilerin tıp ve hukuk seçmesi, mühendisliği ikinci plana atması, teknolojide gelişmeyi hedefleyen bir ülkede doğru bir gidişat değildir. Herkes bilgisayar öğrensin, elektronik öğrensin isteniyorsa, bunun için meydanlarda çıkıp, bilgisayar öğrenin, kendinizi geliştirin demek yerine, bu mesleklerin daha fazla kazanması için düzenlemeler yaparsınız, talep kendiliğinden gelir. Tabii bu konularda sosyolojik araştırma yapıp bilimselleştirmek daha yararlı olacaktır. Ama görünen köy de kılavuz istemiyor.