Sorumluluk reddi (özgür irade)

Düşünürlerin her dönem üstünde durduğu bir konu; özgür irade var mıdır, yoksa sorumluluk var mıdır? Tanrı bize özgür irade nasıl verebilir? Yapacaklarımızı Tanrı önceden biliyorsa burada özgür irade nasıl var olabilir?

Burada özgür irade var mıdır yok mudur konusuna girmeyeceğim. Ama özgür irade olsa da olmasa da sorumluluktan bahseden kim? Kralların mahiyetlerine iyilik yaptığı, onlara yaşama ortamı sunduğu halde, kötü olan kötülük yapan insanları cezalandırması hakkı var mıdır? Bu konu üzerinden yapılan örneklendirmeler tanrı için geçerli olur mu? Foucoult der ki güç (iktidar) kendi planına uymayanları ya hapisle cezalandırır ya da tımarhaneye tıkar. Güç’ün istediği gibi değilsen anormalsin demektir ve cezalandırılmalısın. Foucoult iktidarı normal dışı bir bakış açısından incelemiş. Oysa tam tersi, iyi olanı seçmek açısından da bakılabilir. Bir güzellik yarışması düşünün, en güzeli seçiyorsunuz, bakıyorsunuz A güzel ama B daha güzel, C hem güzel hem sevimli, D de çok güzel, E de öyle. İçinizden birine ağırlık veriyor ve seçiminizi yapıyorsunuz, diyelim ki C güzellik kraliçesi oluyor. Bu demek değil ki A’yı anormal gördünüz, B’yi beceriksiz gördünüz, D’yi hapse tıktınız, E’yi de tımarhaneye. Siz güzel olanı seçtiniz, diğerleri umrunuzda değil, onlara yönelik bir çalışmanız yok, yoldan çekilsinler yeter.

Masanızın ayağını tahta kuruları kemiriyor. Müdahale etmezseniz masa komple kullanılmaz hale gelecek. Ama masa size lazım. Ne yaparsınız, tahta kurularını sorumlu tutup cezalandırmaya mı çalışırsınız yoksa masayı kurtarmak için yapılması gerekenleri yapmaya mı? İlaçlamanız gerekiyorsa önce ilaçlayıp tahta kurularını öldürür veya uzaklaştırırsınız. Yaralı bölgeyi talaşla doldurup yapıştırıp, üstünü boyar ve cilalarsınız. Masa kurtulmuştur. Tahta kurularını sonsuza kadar cezalandırmak ya da ödüllendirmekle ilgilenmezsiniz. Size lazım olan masa.

İnsanların sorumlulukları da böyle. Bir maratonda birinciye bakarlar. O nerede doğmuş, nasıl yaşamış, hangi okulu okumuş, sabahları egzersiz yapmış mı, burcu ne, ne yemiş ne içmiş, hangi müziği dinlemiş, onunla ilgilenirsiniz. Sonuncu olanı cehenneme tıkmakla değil. Size birinci lazım, size lazım değilse de bile, önemli olan birinci. Yarış sonucu sporcularlar söyleşi yapmanız gerekirse, yedinci olanı değil birinci olanı seçersiniz. Dolayısı ile ortada sorumluluk, doğru seçim yanlış seçim falan yok, tesadüfen, şartlar gereği, belki biraz çalışmaktan biraz doğuştan gelen yetenekten o birinci oldu ve konumuz da o. Diğerlerinin cezalandırılması, akıllındırılması değil.

Aslında bir başka yazının konusu ama burada da bahsedeyim, kötülük diye bir şey de yok zaten. Birinci olan iyi ve geri kalanlara da kötü diyoruz. İyilik-kötülüğü bir cetvel gibi düşünün. Cetvelin sağına iyilik tarafı soluna kötülük tarafı diyelim. 2’nin üstündeyseniz nötr iseniz, iyi bir şey başınıza gelip 3’e geldiğinizde sizin için iyi bir şey olmuş oluyor, bu iyilik 5’ten geldiyse, iyilikten sonra o 4 olduysa, onun için kötülük olmuş oluyor. Birisi bir eylemi size sağınızdan yaptıysa sizin için iyi, solunuzdan yaptıysa sizin için kötü.

10 kişilik bir mülakat listesi var diyelim ki. Siz beşincisiniz. Komisyon altıncıyı sizin önünüze geçirirse siz altıncı oluyorsunuz, kötülük, üçüncüyü sizin ardınıza geçirirse siz dördüncü oluyorsunuz, iyilik. Yapılan şeyin sizinle ilgisi bile yok aslında ama size iyilik ya da kötülük olarak yansıdı.

İkiniz de açsınız, bir tane zeytin var. Arkadaşınız, ben dayanıklıyım zeytini sen ye derse, iyilik yapmış oluyor, siz aynı şeyi ona söylerseniz siz iyilik yapmış oluyorsunuz. Arkadaşınız size sormadan zeytini yerse, aç kalıyorsunuz, kötülük yapmış oluyor. Burada hemen iyilik-kötülük kıt kaynaklardan kaynaklanır demesin bazı filozoflarımız (çok geç demişler bile, zaten bugüne kadar söylenmemiş hiç bir şey yok, sadece doğru sözleri seçerek farklı olabiliyorsun) Kaynaklar bol olsa bile, onlara anlam yükleyebilir, ya da tüm kaynakları ne kadar sonsuz olursa olsun kendimiz kullanmak isteyebiliriz. Diyelim iki zeytin var, birini arkadaşım birini ben yersem sorun yok, kötülük yok. Ama sağdaki zeytin benim için daha anlamlı, hayatım boyunca hep sağı tercih ettim, babam bana hep sağdakini verirdi, o yüzden şimdi de sağdakini ben yemek istedim, fakat arkadaşım bencillik yaptı ve sağdakini kendi yedi, bana da soldaki kaldı, arkadaşım kötülük yaptı.

Neyse tek tek örnek vermeye gerek var mı, düşünen insanlarsınız. İyilik ve kötülük görecelidir. Birine eklenirken iyi, diğerinden çıkarken kötü. Bana iyi olan şey sana kötü. Aynı şey aslında, aynı olay, aynı seçim, ama bana göre iyi sana göre kötü. Demek ki kötülük diye bir şey yok. (tabii buna tam tersiz şeytancılık yapıp, iyilik diye bir şey yok, ne yapsan kötü diye bakmak da aynı şekilde doğru)

Şimdi size iyi günler desem, bana kötü günler kalacak, en iyisi normal günler diliyorum, hoşçakalın.

Enayi olma korkusu

İngilizce karşılığı sucker mı acaba? Kötü bir kelime sucker, hep bir aşağılama seebebi. Ama bizdeki enayinin karşılığı olur mu bilmiyorum.

Salak, gerizekalı, aptal, boynuzlu, aldatılmış, yavşak, hödük vs değişik açılımları olabilir belki ama ana kelime “enayi” bence.

İnsanlar enayi olmaktan korkuyorlar. Kötülüklerin en büyük sebebi bu.

Bir insana, durup dururken bir kötülük yapmak istemiyorsunuz (nörolojik hastalıklar konu dışı). Normalde kötü olmaktan kaçınıyorsunuz bile. Ama enayi olma korkusu, yapacağınız bir eylem sonunda enayi olarak görülme korkusu, o eylemi yapmanızı engelleyen en büyük güç. Ya da yapmazsan enayi olarak görüleceğini sandığın bir eylem kaçınılmaz görülüyor.

Bir alışveriş yapmak üzeresiniz. Fiyatı nasıl belirlersinizi? Acaba satıcının verdiği fiyat uygun mu? Yoksa kazıklanıyor musunuz? Kazıklandığınızı sizden ve satıcıdan başka hiç kimse bilmeyecek bile olsa, enayilik duygusu alışveriş kararınızdaki en büyük etken olacaktır.

Neden iyilik yapmıyoruz? Oyun teorisini çok iyi bildiğimiz için. Enayilik duygusu aslında oyun teorisinin konusu içinde gibi görülüyor. Oysa oyun teorisi diye yeni bir şey yok. Asıl ilke enayilik. Rakibin yapacağı hamle sizi enayi durumuna düşürecekse, buna karşın sizin de karşılık bir hamle yapmanız gerekir. Oyun teorisi enayi olmama teorisidir.

Neden iyilik yapıyoruz? Bunu enayi teorisi ile açıklamak istemiyorum, tersten yaklaşımla açıklanabilir (tanrı gözünde enayi olmama, diğer insanların gizli gizli iyilik yapması nedeniyle enayi durumuna düşme, iyilik yapmadığım ileride anlaşılırsa enayi durumuna düşersem vb) ama benim burada aradığım kötülüklerin sebebi.

Hiç kimse görmezken (inananlar için, tanrıdan başka hiç kimse görmezken) neden mükemmel iyi bir insan olarak davranmak yerine 50-50 (fifti fifti) iyi-kötü, hatta kötülüğe meyilli bir insan olarak davranıyoruz. (artık her an heryerde bulunan güvenlik kameraları, insanların, kimse görmezken enayi olmamak için kötü, hırsız, ahlaksız, sapık vs davranması ihtimalini azaltıyor)

Kimse görmezken hayvana bir tekme atmak, ispatlayamayacağından emin olduğunuz karşı cinsi taciz etmek, piyasada tekel iken istediği fiyatı çekmek vs hemen hemen her kötü hareketi enayi olmama duygusu ile açıklayabiliriz.

Çözüm enayilikte.

Sorun açıklayalım.